Çeşitli Dinlere Göre Ölümden Sonrası

Ölüm Üzerine

Ölmek, ebediyetten beri insanlığın en büyük korkusudur. Her insan bir gün yok olmaktan ve yapacağı her şeyin boşa gitmesinden korkar. Zaten bu yüzden ölmek ve öldükten sonra ne olacağıyla alakalı fikirler, insanlık tarihi kadar eskidir. Yazılı tarihten de eskiye giden ve bu bilinmeyen, belki de var olmayan alemi açıklamak amacıyla ortaya atılan teoriler, zaman geçtikçe din ve mitoloji haline geldiler. İster mitoloji, isterse mutlak gerçek olsun: Çoğumuzun inandığı bir ölümden sonrası fikri var.



Kimileri yokluğa karışacağına, ölümün bir son olduğuna; kimileriyse başka bir hayatın olduğuna inanıyor. Bunlara zaten değineceğiz.

Herkes en az bir kere ölümü düşünmüştür. Ölümden korkmuş veya sadece “Ölünce ne olacak acaba?” diye merak etmiştir. Kimileri öldükten sonra bir meleğin geleceğine, kimileri bir nehir üzerinde kayıkla ruhlar bölgesine gireceğine, kimileri beyaz bir ışık göreceğine, kimileri reenkarnasyon geçireceğine, kimileriyse saymakla bitiremeyeceğim kadar çeşitli şeylere inanıyor. İnançsızlar için ise ölüm, sadece bir son demek. Her şeyin bittiği, bilincin yok olduğu, bedenin çürümesinden ibaret bir son… Tıpkı rüyasız bir uykuya dalmak ve bir daha uyanmamak gibi.

Ölümden sonrasını bilimsel olarak incelemek mümkün olmadığı için gerçekte ne olacagını ölene kadar bilemeyeceğiz. Fakat bu, bilim adamlarını durdurmuş değil. Ölüm anında ve ölümden hemen sonra beyinde neler olduğunu anlamak isteyen bilim adamları, klinik olarak ölü bulunan insanların beyin aktivitelerini incelediklerinde, ölümden sonra bile 10 dakikaya kadar süren bir beyin aktivitesi tespit ettiler. Bu sürede neler yaşandığını şimdilik yalnızca ölen kişi biliyor.

Fakat “Ölume Yakın Deneyim”(Near Death Experience) diye bilinen başka bir olgu, bize bazı ipuçlari sunuyor. Buna göre klinik olarak ölü olan, yani kalbi durmuş olan ve dakikalar sonra tekrar hayata dönen insanlar çok çeşitli hikayeler anlatıyorlar. Pek çok hikaye kişiye özgü olsa da bazı ortak noktalar dikkat çekiyor. Örneğin ucunda beyaz bir ışık olan bir tünel görmek ya da size henüz ölme vaktinizin gelmediğini söyleyen ölü akrabalarınız, bunlardan sadece birkaçı. Tabii ki bunun bilinçaltımızın bir oyunu olmadığını da kanıtlayamayız. Ölümü ve ölümden sonrasıyla alakalı olayları ancak ve ancak öldüğümüzde anlayabileceğiz. Tabii ileride birtakım teknolojilerle ölen kişiyi geri getiremezsek. Gerçi getirebilsek bile, hiçbir şey hatırlamayabilir çünkü bu dünyaya dönerken, öte dünyadaki (varsa) hafızasının silinmediğini de bilemeyiz.

Fakat hangi dine inanıyor olursanız olun, ölüm anı ve sonrasıyla alakalı anlatımlar hem çok benzer, hem de çok farklılar.

Bir an için öldüğümüzü var sayalım. Hızla ilerleyen bir araç frenleyemedi ve bize çarpmak üzere. Ölümle karşı karşıyayız. Yaşantımızın son saliselerindeyiz. Bir daha kimseyle konuşamayacak, bir daha kimseye cevap veremeyecek, gelecekle alakalı hiçbir planımızı gerçekleştiremeyeceğiz. Örneğin okuduğumuz kitabın ya da izlediğimiz dizinin sonunu hiç öğrenemeyeceğiz. Korkularımız, isteklerimiz, hissettiklerimiz artık son bulacak. Ardımızda birçok insan bırakacağız ve birçok kişiyi üzeceğiz ama neticede hayat devam edecek ve er ya da geç unutulacağız.

İşte bu unutulmak fikri, ne kadar iyi ya da güçlü bir insan olursanız olun, ünlü bile olsanız birkaç nesil sonra sadece bir isimden ibaret olmak fikri, insanlığın en büyük korkusu olmuştur. Dolayısıyla ölümün bir son değil, başka bir aleme ya da başka bir yaratılışa geçişten ibaret olduğunu düşünmek cazip gelmiştir. Ki bu fikir, sizin bir din oluşturmanıza ya da bir dine inanmanıza sebebiyet verir. Kendinizden üstün bir varlığa, bu hayattan başka bir hayata güvenmek fikri…

Ölen yakınlarımızla tekrar buluşabilmek ve farklı bir formda da olsa yaşamaya devam edebilmek… Aslında bütün olay bundan ibaret zaten: “Yaşamaya devam edebilmek.”

Peki hangi dinler, ne çeşit bir “Ölümden Sonraki Yaşam” profili sunuyor bizlere? girişi fazla uzattığımın farkındayım. Artık Bize en tanıdık gelen İslam’dan başlayarak dinleri ve anlatılarını inceleyebiliriz.

İslam’da hemen her şey, “kurana göre” ve “hadislere göre” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Dolayısıyla ben de sizin hangisine inandığınızı bilemediğimden, İslam’la alakalı anlatımları Kuran ve Hadis olmak üzere ikiye ayırdım.


Kuran’a Göre



Kurana göre insanlar öldükten sonra kıyamete kadar öldüklerinin farkında olmayacaklar. Yani bilinciniz bir uykuya yatırılacak. Binlerce yıl geçse bile, size göre o arabanın çarptığı andan itibaren sadece 1 saniye geçmiş olacak ve kendinizi kıyamet meydanında yeniden diriltilmiş şekilde bulacaksınız. Tıpkı zaman yolculuğu gibi. Bu yüzden ölmüş biri zaman kavramından soyutlandığı için canlılara fısıldayamaz ve olan biteni göremez. Ölüm anında ise “ölüm melekleri” denilen görevliler sizin canınızı almaya gelir. Kuran’da “Azrail kelimesi geçmez” bu yüzden ölünce bir başmelek değil, birçok varlık sizin canınızı alacaktır. Tabi siz bunun farkında olmayacaksınız çünkü ilâhi âlemi ve öldüğünüzü idrak etmeniz ancak kıyamet vaktinde olacaktır.

Kıyamet vaktinde ölüler diriltildiği zaman, kendinizle beraber, gelmiş geçmiş birçok insanı ve siz ölürken henüz doğmamış olanların torunlarının torunlarını hep birlikte görecek, eğer kötü kalpli biriyseniz ne olduğunu anlayamadan korku içinde sevap ve günahlarının tartılacağı anı bekleyeceksiniz. Eğer iyi kalpli biriyseniz zaten Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olacak ve huzurlu bir şekilde adalet saatine kadar yargılananlara tanık olacaksınız. O esnada bir anne bile, çocuğundan ziyade kendi sonunu düşünecek. Herkes kendi derdine düşecek.

Kurana göre sıra size geldiğinde yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz. Bütün organlarınız şahit olacak. Yaşarken karşılaştığınız herkes, sizde hakkı olan herkes size karşı veya sizin için şahitlik yapacak. Eğer günahlarınız ağır gelirse sürüklenerek bir ateş çukuruna atılacaksınız.

Daha 1 saniye önce ölmüştünüz ve kendinizi bir meydanda buldunuz. Akıl almaz bir kalabalığın içinde insanların yargılandığını gördünüz ve sıranın size geleceği korkusuyla sonu gelmez bir bekleyiş içinde kaldınız. Şimdi ise hayatınızda görmediğiniz, hayal gücünüzün yetmeyeceği korkunçlukta varlıklar sizi sonsuz bir ateşe doğru sürüklüyorlar… Orada topuklarınıza kızgın demirden kancalar geçirilecek, deriniz yandıkça yeniden yaratılacak, iç organlarınızı eritecek sıcaklıkta dikenli katranlar yedirilecek ve bu azap sonsuza kadar sürecek. Sonu gelmeyecek. Cehenneme bir kez giren, bir daha çıkamayacak.

Nisa, 56: “ Şüphe yok ki ayetlerimizi inkar edenleri, yakında ateşe atarız. Derileri yanıp eridikçe de azabı tatsınlar diye yerlerine yeniden yeniye deri bitiririz. Şüphe yok ki Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”

İyiler ise, cehennem azabı ne kadar kötüyse, ondan kat be kat daha iyi ve daha nimet dolu bir bölgeye yerleştirilecekler. İnsanın ihtiyacı olandan da fazlası verilecek ve sonu gelmeyen, dünyadaki en güzel şeylerin bile kıyaslanamayacağı kadar güzelliklerle dolu bir şölende sonsuza kadar yaşayacaklar. Herkesin kendi köşkü, kendi hizmetçileri, hurileri ve ne isterse gerçekleşecek bir cenneti olacak. Artık tasalanacak hiçbir şey kalmayacak.

Nisa, 57: “İnanıp iyi işlerde bulunanlarıysa kıyılarından ırmaklar akan cennetlere sokarız. Ebedi kalırlar orada. Onlara orada her çeşit ayıptan arınmış tertemiz eşler var ve onları kaba gölgelikte huzura, rahata kavuştururuz.”


Ölümle alakalı Kuran şunları söylemektedir:

Al- imran 185: “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”


Hadislere Göre

Hadislere göreyse, öldükten sonra ruhunuz bedenden çıkacak ve öldüğünüzün farkında olacaksınız. Ruh önce ayaklardan çıkmaya başlayacak ve yavaş yavaş boğaza kadar gelecek. Boğazdan ruhun çıkması tamamlandığı zaman artık bedenle ilişkiniz kalmayacak ve öyle bir anda kıyamete uyanmaktansa, yerde yatan kendinizi görecek, insanlara sesinizi duyurmaya çalışacak fakat başaramayacaksınız. Bedeninizi takip edecek ve cenazenizi göreceksiniz. Cenazeniz gömüldükten sonra ise artık bu dünyayla ilişiğiniz kalmayacak.

Amellerinize göre melek veya zebani gibi görünecek birtakım varlıklar sizi almaya gelecek ve kıyamete kadar bitmeyecek bir yolculuğa çıkacaksınız. Tabii ki bu yolculuğun ayrıntılarını vermeye kalkarsam yazı çok uzayacaktır o yüzden kısa geçeceğim. Özetle, Eğer iyi biriyseniz ruhun bedenden çıkışı kolay, kötü biriyseniz azap dolu olacak.

Ruhunuz 7 kat semada yükseltilirken birçok macera yaşayacak. Örneğin kabirde size azap edecek olan Münker ve Nekir isimli melekler, hayatınız boyunca günah ve sevaplarınızı kaydetmiş olan Kirâmen Kâtibin, Sırat Köprüsü vs.

Aslında hadislere göre kıyametten önce bile nereye gideceğiniz anlaşılabiliyor. Örneğin kabir azabı kıyamete kadar sürecek olan ve ölenlerin binlerce yıl âkıbetini bekleyecekleri bir ortam. İyiyseniz bu süreç sorunsuz, kötüyseniz işkenceyle geçecek. Burada milyonlarca yıl boyunca, kıyamet vakti gelene kadar günah ve sevaplarınızla başbaşa bırakılacak, yediğiniz kul hakları ve işlediğiniz suçlardan dolayı pişman olacak ve cehennem azabı kadar olmasa da, yıpratıcı bir azapla karşılaşacaksınız. Size işkence eden zebani görünümlü melekler size durmadan lanet edecekler.

Eğer yaşarken iyi biri olduysanız, daha doğrusu sünnet esaslarına göre yaşadıysanız bu azap çok küçük seviyede olacak. Kıyamet vakti geldiğindeyse kuran’da anlatılanlara benzer olaylar yaşanacak, günah ve sevaplarınız herkesin önünde açıklanacak, bütün yalanlarınız ve dedikodularınız duyulacak ve “Sırat Köprüsü” denilen son aşamadan geçeceksiniz. Bu köprü sizin iyi veya kötü biri olmanıza göre incelecek ya da genişleyecektir ve yaşarken kurban veren, namaz kılan biriyseniz bu köprüden geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer İslam esaslarına göre yaşamadıysanız ateşler bir el gibi sizi tutacak ve köprüden Cehennem’in üzerine düşeceksiniz. Ki zaten Sırat Köprüsü ve bu köprü inancının birçok dinde nasıl aktarıldığıyla alakalı hem ayrı bir yazı hem de belgesel videosu hazırlamıştım. Buyrunuz linkleri:


Video: https://www.youtube.com/watch?v=v02_wCvJy3M


Makale: Çeşitli Dinlerde Sırat Köprüsü İnancı


Özetle hadislere göre hem ölüm anında, hem kıyameti beklerken, hem kıyamet anında, hem de kıyametten sonra, cehenneme girene kadar birçok kere farklı farklı azaplarla karşılaşacaksınız ve cehennemde ise akıl almayacak bir azapla, cehennemin 7 katından birinde, her günahınız için binlerce yıl işkence göreceksiniz. Fakat eğer müslüman biriyseniz, eninde sonunda Allah sizi affedecek ve cennete girmenize izin verecek. Yani kuranda yazdığı gibi cehennemde sonsuza kadar kalmayacaksınız.

İslam’da ölümden sonrasının, özellikle cehennemin ne kadar ayrıntılı bir şekilde aktarıldığını sanırım fark etmişsinizdir. Fakat İslam’dan bir önceki hak din olan Hristiyanlığa baktığınızda, cehennem inancının daha yeni yeni gelişmeye başladığını göreceksiniz.


Hristiyanlık İnancına Göre

Hristiyanlıkta Cehennem’den sadece Matta (5;22/18:9) kitabında bahsedilir ve bu Cehennem tasviri ateşten ibarettir. Günah ve sevapların tartılması ise mevcut değildir çünkü zaten her insan, Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yemeleri yüzünden günahlı doğmuştur. Yani her insan zaten cehennemi hak ederek doğmaktadır.

İnsan, Yaşadığı süre boyunca eğer Tanrı’yı ve tanrının kutsal ruhunu kabul ederse, kendini affettirmeye çalışırsa, Tanrı onu bağışlar ve öldükten sonra yanına alır. Hristiyanlık teolojisinde ölümden sonrası ya tanrının lütfunu kazanamayıp ateşe atılmaktan, ya da İsa ile birlikte cennette yemek yemek ve birlikte yaşamaktan ibarettir. Tabii ki incilin birçok farklı versiyonu olduğu için bazı yazmalarda cehennemin sadece karanlıktan ibaret olduğuna da rastlayabilirsiniz. İncil’de, Kuran’ın aksine Cehennem hakkında çok fazla ayrıntı verilmiyor. Daha çok insanların İsa’yı kabul etmesi ve bağışlanmayı dilemesi öğütleniyor.


Tevrat’a Göre

İncil’in de kökeni olan tevrata baktığımızdaysa, Cehennem tasvirine hiç rastlamıyoruz. Hatta Cennet ile alakalı da çok bir bilgi bulamıyoruz. Adem ve Havva’nın Cennet bahçelerinden kovulduğu aktarılıyor ama bu cennet bahçesinin dünyada bulunan bir bölge mi yoksa başka bir boyut mu olduğu halen daha tartışılıyor. Hatta bugün İslam aleminde bile bu konu tartışılmakta. Tevrat daha çok dünyanın yaratılışı ve peygamberlerin hayat hikayelerini konu alan bir tarih kitabı gibi, genellikle bizim dünyamızdan bahsediyor. Ahiret kavramıyla alakalı, tanrının ne kadar güçlü olduğu ve meleklerine nasıl hükmettiği haricinde pek bir bilgiye rastlamak mümkün değil.

Yani Tevrat’da Cehennem yokken, İncil’de bir ateş veya karanlık çukurdan bahsedilmeye başlandı ve bu tasvirlere Kuran-i Kerim’le birlikte birçok ayrıntı verildi. Tabii ki Tevrat’ı kutsal kitap olarak kabul eden topluluklar da, tıpkı Kuran’ı kutsal kabul edip de yine de hadislerle birçok hikaye ve gelenek yaratmaya çalışan mezhepçiler gibi farklı anlatımlar ortaya koydular. Yani Musevilere, Yahudilere ya da diğer türevlere baktığınızda, Kutsal Kitap’ta olmayan birçok anlatıma denk geleceksiniz. Ki Yahudi hadisleri görevini gören Talmud kitaplarındaki bu “ek” hikayeler, birkaç yüzyıl sonra da İslam alimleri tarafından kabul görmüş ve bizim bugün “hadis” diye bildiğimiz şeyler haline gelerek İslam’a girmiştir. Zaten bu yüzden hadisler ve Kuran arasında birçok çelişkiye rastlamak mümkündür.


Talmud’a Göre (Babli ve Yerushalmi)

Talmud’da aktarılan alternatif ahiret versiyonu şöyledir: İnsanlar öldükten sonra “Şeol” denilen bir bölgeye giderler. Şeol’a giden insanlardan dine uygun yaşamayanlar, Kudüs’ün güneyinde yer alan ve lanetli olduğuna inanılan “Ge Hinnom”, yani “Hinnom(Ateş) Vadisi” denilen bir bölgeye giderler. Çünkü Talmud’a göre ölümden sonraki alem de yine bu dünyada kurulacaktır. Cennet de Cehennem de bu dünya üzerinde yaratılacaktır.

Yani ölüler diriltildiğinde, iyi kalpliler ruhani bir bölgede değil, yine Dünya gezegeninde fakat “Kutsal topraklar”da yaşayacaktır. Yani Fırat ve Dicle arasında bulunan Mezopotamya’da. Zaten bu yüzden Siyonizm, Masonluk veya İsrail ile alakalı teorilerin özellikle Ortadoğu’yu içermesi bu kadar önemli. Çünkü kıyamete kadar bu bölgelerin ele geçirilmesi gerekiyor.

Kıyametten sonra Tanrı’nın seçilmişleri bu topraklara yerleşecek ve sonsuza kadar yaşayacaklar. Seçilmeyenler ise Ge Hinnom’a atılacak. Yani leşlerin atıldığı ve yakıldığı Hinnom Vadisi’ne. Ge Hinnom, sonradan isim değiştirerek “Ce Hennem”e dönüşmüştür. Ölülerin ateşle yakılması yüzünden de Ce Hennem, ateş vadisi olarak tasvir edilmeye başlanmıştır. (Cohn-Sherbok, “Death and immortality in the Jewish Tradition,” 24–5.)

Sonradan bu vadi tasviri üzerine hahamlar birçok hikaye yarattılar ve hatta yaratılış ayetlerini bile genişlettiler. Öyle ki kutsal kitaplarda adı geçmeyen Lilith adlı ve kötülüğün anası olan bir varlık bile eklediler. Hatta Lilith, Satanistler tarafından kutsal kabul edilen bir varlık haline geldi. Fakat Siyonizm, Masonluk, Kabbalah gibi farklı inançlarin anlatılarına girersek bu yazı çok uzayacağı için şimdilik kutsal kitaplardan devam edelim.

Tevrat ve İncil’de, kuran’ın ahiret anlayışına benzerlik gösteren en belirgin öğe, Mesih figürüdür. Bu üç dinde Kıyametten önce bir Mesih’in geleceği ve iyiler ile kötüleri ayıracağı inancı hakimdir. Hristiyanlar bu Mesih’in Hz. İsa olduğuna inanır, Yahudiler ise Hz. İsa’yı mesih olarak kabul etmezler ve başka bir kurtarıcı beklerler(Hatta bu yüzden Osmanlı döneminde Sabatay Sevi adında birini Mesih olarak kabul etmiş olan bir mezhep bile vardır). Müslümanlar ise Mesih’in Hz. İsa mı yoksa Hz. Muhammed mi olduğunu halen tartışmaktadır.

Tartışılmayan ve mutâbık olunan diğer bir konu ise, “İblis, Seytan” ya da “Yılan” olarak bilinen ve tanrının zıttı olan varlığın, insanlarla beraber azap göreceği inancıdır. Semavi dinlere göre günahın sebebi, saptırıcı olan Şeytandır ve Şeytan da her şey sona erdiğinde Cehenneme atılacak bir varlıktır. Şeytan’a, kıyamete kadar izin verilmiştir.


Satanizm’e Göre

Fakat, dünyada Şeytan’a tapan ya da Şeytan’ı tanrı olarak kabul eden kişiler de var. Satanizm ya da Spiritüel Satanizm olarak bilinen inançlara göre, semavi dinlerin ahiret anlatımları birer “yalan”dır. Cennet veya Cehennem yoktur. İnsan yaptığı her şeyden sorumludur ve bunların karşılığını bu dünyada alması gerekir.

İnsanın kişiliği geçicidir, bu dünyada ne kadar iyi ya da kötü bir hayat yaşamış olursanız olun, size bilinç veren ruh, siz ölünce sıfırlanacak ve yeni bir bedene geçecektir. Yani yaşam, bizler için tek seferlik bir şanstır ve nasıl kullanacağımız bize kalmıştır. Özetle, satanizme göre ruh, tekamül etmeyen bir bellek gibidir. Bugün bana kendimi Diamond olarak hissettiren bu güç, ben ölünce başkasına kendini Mehmet olarak hissettirecektir. Esas anlamda bu, benim yok olmam anlamına gelir ve ahiret kavramı ortadan kalkar.


Zerdüştçülükte

Semavi inançlara yeterince değindik. Simdi de eski İran dini olan Zerdüştiliğe bir bakalım. Zerdüşt inancına göre, kıyamete kadar iyilik ve kötülük sürekli mücadele edecektir. Allah’ın Şeytanla mücadelesi gibi, Yehova’nın Ejderhayla mücadelesi gibi burada da Ahura Mazda, kötülüğün temsilcisiyle yarışacaktır.

Tabii ki, iyiliği temsil eden yüce tanrı Ahura Mazda, yani diğer adıyla “Hürmüz”, bu mücadelenin sonunda galip gelecektir. Mutlak galibiyetten önce Tanrı, Kansava gölünde yıkanan bir bakireyi Zerdüştün tohumuyla hamile bırakacak ve Saoşyant denilen kurtarıcı Mesih’in doğmasını sağlayacaktır. Bunun sonucunda ölüler dirilecek ve gelmiş geçmiş bütün insanlar tek bir alana toplanacaktır. Böylece kıyamet başlayacaktır.

Kıyamette erimiş demirden ırmaklar, sadece kötüleri yakmak amacıyla yeryüzüne dökülecektir. Bu kızgın ırmaklar, iyiler için ılık bir süt gibi görünecek ve kötüler azap görürken iyi tarafta olanlar rahatlıkla öteki aleme geçerek acısız bir şekilde dünyayı terk edeceklerdir. Yani daha kıyamet esnasında kimin ne olduğu anlaşılacaktır.

Kötülerin azabı öteki alemde de devam edecektir. Kutsal kitap Avesta’ya göre, ölenleri kendi amellerini temsil eden bir Melek karşılayacaktır. Bu melek kişi iyiyse güzel bir kadın şeklinde görünecek, kişi kötüyse akla hayale sığmayacak çirkin bir varlık olarak ölenin ruhunu tutacak ve layık olduğu yere sürükleyecektir.

Ruh bedenden ayrıldıktan sonra, Rasma ya da Chinvat diye bilinen ve İslam’a göre sırat köprüsüne denk gelen bir köprüye gelir. Bildiğiniz üzere amellerinize göre bu kıldan ince, kılıçtan keskin köprüden geçecek ya da düşeceksinizdir.

Zerdüştilikte ölümden sonra iyilerin ve kötülerin gideceği yerler dörder tabakaya ayrılmıştır. Bunlardan Cennet’e denk geleni Vahisht, Cehennem’e denk geleniyse Anaghra Temangha’dır. İyilik ve kötülüğü eşit derecede olanlar ise Hemistegan denilen Araf bölgesine giderler.

İyilerin ölümden sonra yerleşecekleri “ Vahisth ”in ilk tabakasında Ahura Mazda bulunur ve geriye kalan üç tabakada doğru düşünce, iyi söz ve güzel davranışa sahip olanların yerleşeceklerine inanılır. Kötüler ise, Zerdüştilikte ateş kutsal olduğu için ateşli bir vadiden ziyade, karanlık ve azap dolu bir sonsuzluğa hapsolacaklardır. Fakat cehennemi hak eden bu kötü ruhların içlerinde, hayattayken en azından Ahura Mazda’ya inanmış olanlar, tıpkı İslam hadislerinde olduğu gibi bir süre sonra Cehennem’den çıkarılacak ve Cennete gireceklerdir. Yani ne kötülük yapmış olursa olsun tanrıya inanarak ölmüş birinin, sonunda affedilerek belli bir azaptan sonra Cennet’e alınması inancı Zerdüştilikle başlamıştır. (Avesta Üzerine Bir Araştırma, (Doktora Tezi) Najiba Ziyayi, 2009, s75)


Fark ettiyseniz güncelden eskiye doğru daha antik inançları incelemeye başladık. Artık milat öncesi inançları inceliyoruz.


Eski Tibet’e Göre

(Tibet’in Ölüler Kitabı, 1. Baskı, 2010, NedenKitap Yay.)


Tibet’in ölüler kitabına göre ölen kişi, ölüm anını her saniyesiyle hatırlar. Bir kişi, örneğin bir rahip ölürken kulağına sürekli dualar fısıldanır ve “şimdi ışık göreceksin, şimdi şu olacak” gibi şeyler tekrarlanarak kişi ölüme hazırlanır. Ölürken korkmamak esas kuraldır. Ölümü bir evlat gibi kucaklamak ve ölüm sonrasına inanmak gerekir.

Kişi ölümden ne kadar korkarsa ruhun çıkışı o kadar azap dolu olur. Ruh çıktıktan sonra “parlak beden” denilen bir forma bürünür. Ölüm anında zihin o kadar güçlüdür ki düşündüğü her şeyi karmik boyutta yaratabilir, bu yüzden ölürken korktuğunuz şeyler karşınızda bir bir belirir. Eğer zebanilerden korkarsanız karşınızda zebaniler bulursunuz.

Ahiret dört aşamalıdır ve her aşamaya “Bardo” denilir. Her Bardo, parlak bir ışıkla başlar ve kendine has aşamaları vardır. Örneğin 2. Bardo’da kaldıysanız ve geçemediyseniz, geçebilene kadar boşlukta sürüklenip durursunuz. Dördüncü Bardo geçildiğindeyse “Buddha” olursunuz. Yani Tanrı olursunuz, diğer bir deyişle Tanrı ile birleşirsiniz. Tanrı ile birleşebilmek için ise bütün günahlardan ve korkulardan arınmış olmanız gerektiği için hem yaşarken, hem de öldükten sonra nefsinizle mücadele etmek zorundasınızdır. Her ruh, eninde sonunda bu mücadeleyi kazanacaktır ve Tanrı’ya geri dönecektir. Bu esnada birçok kez reenkarnasyon geçirerek borçlarını ödemek zorundadır.


Antik Yunan’a Göre

(Amisos, 2. Cilt 3. Sayı, Aralık 2017, s32–65)


Antik yunan inancına geldiğimizde, çok tanrılı bir dinle karşılaşıyoruz. Yunan Mit’inde bütün doğa güçlerine, hatta bütün günahlara özel temsili bir Tanrı vardır. Ölüm diyarının tanrısı ise Hades’tir. Yunan mitolojisine göre İnsanlar, öldükten sonra Styks’ denilen bir nehire gelir. Burası “çürümenin nehri”dir. Bu nehirden bir kayık ile geçilmesi şarttır ve ruhun temizlik seviyesine göre, ödemesi gereken bedel belirlenir.


Styks’ nehrinde sizi Kharon isimli bir kayıkçı karşılayacaktır. Bu kayıkçı sizi nehrin karşısına, Hades’in yanına götürecek olan kişidir fakat bunun için bir ücret gerekir: “Bir adet gümüş para”

Eğer kayıkçıya gümüşünü veremezseniz çürümüşlerin nehrinde çürümeye mahkum olursunuz. Bu yüzden eski Yunan’da ölülerin ellerine bir adet gümüş para sıkıştırılırdı ve öyle uğurlanırlardı. Gümüş parayı verdikten sonra çeşitli kapılardan geçersiniz. İlk kapıda karşınıza üç başlı Cehennem Köpeği Kerberos çıkacaktır. Kerberos içeri girmenizde bir sorun görmez ama çıkmaya çalışırsanız sizi parçalayacaktır. Sembolik olarak bu, ölenin bir daha geri dönememesini temsil eder.

Yunan Mit’ine göre Cennet ve Cehennem aynı yerdedir. Yani ölüler diyarı sizin için Cennet’e de, Cehennem’e de dönüşebilir. Ölen kişinin ruhu, yaşarken yaptığı işlere göre bir kademeye getirilir. Ya bir köle olarak sonsuza kadar işkence edilir ve çalıştırılır, ya da sevdiğiniz işi yapmasına izin verilir ve yeni bir hayat kurmanız sağlanır. Tabii bu iyilik ve kötülüğü birbirine yakın olan insanlar için ayrılmış bir ortamdır.

Eğer ruh çok iyiyse, Elysion denilen ve kendisine saraylar ve hizmetçiler ayrılan kutsal bir bölgeye gönderilir. Ruh çok kötüyse de ölüler diyarının Tartaros denilen bölgesine götürülür ve orada canavarlar tarafından sonsuza kadar işkenceye maruz bırakılır. Bununla alakalı Hesiodos’un Teogoni’sinde ve Odyyssea’da şöyle bir şiir yer almaktadır:


“Orada yükselir yankılı konağı, Güçlü Hades’le korkunç Persephone’nin.

Azgın bir köpek bekler kapısını. Amansız, sinsilikler ustası bir köpek,

Girenlere yaltaklanır kuyruğu kulaklarıyla ama gireni bir daha bırakmaz dışarı

Pusuda bekleyip paramparça eder, çıkmak için kapıya gelenleri.

Geçtiğin zaman Okeanos’u geminle,

Orada Alçak Kıyı var ve Persephone’nin koruluğu,

Uzun uzun kavaklar göreceksin, kısır söğütler,

Derin anaforlu Okeanos’un kıyısında çek karaya gemini,

Sonra çık yola, Hades bataklıklarına doğru.”


Antik Mısır’a Göre

(Albert Champdor, “Eski Mısır’ın Ölüler Kitabı” Ruh ve Madde Yay.)


Sırada Eski mısır var. Eski Mısır, çok tanrılı ve gerçekten çok yoğun sembolizm içeren bir dine sahip olduğu için burada tanrıları ve ölüm felsefesini olduğu gibi inceleyemeyeceğiz çünkü Mısır ruhbanlığına göre bu konular birçok yazıya mal olacak bir derinliğe sahip. Bu yüzden basite indirgeyerek kısaca ölümden sonrasını işleyeceğiz.

Eski mısır için ölüm, gerçek olmayan bir şeydi. Onlara göre insan bu dünyadaki yaşamına veda ettiği an, başka bir gezegende, örneğin Sirius yıldızında hayata devam edecekti. Ruh, ölümsüzdü. Kısacası ölmek, sadece beden değiştirmek demekti.

Bu dünyadaki Firavunların ise,tanrıların konaklamak için kullandıkları bir beden olduğu düşünüldüğü için, Firavunlar bu dünyanın geçici tanrısı olarak kabul edilirdi ve mumyalanarak bedenleri korunurdu çünkü tanrı olan Firavun, pekala daha sonra bedenine geri dönmek isteyebilirdi ve eğer bedenini korunmuş halde bulamazsa felaketler yağdırabilirdi.

Mısır’a göre, insanlar bu dünyayı terk edip diğer hayatlarına doğru giderken, Douat adı verilen bir alemde canavar yüzlü tanrılarla karşılaşacaktır. Bu alemde 542 tane Tanrı ve Zebani, gelip geçen insanların ruhlarını test etmektedir.

Nasıl bir hayat yaşadınız, bu şansı nasıl değerlendirdiniz, Firavununuza nasıl hizmet ettiniz? Bunların hesabını vereceğiniz bu varlıklar, Firavun Tuthmosisin mezar odasında ayrıntılarıyla resmedilmiştir ve British Museum’da bulunan Anhai papirüsü, hayvan kafalı, silahlarını kuşanmış bu gardiyanların bir listesi niteliğindedir.

İnsan ruhu öte alemdeki aşamalardan geçerek yeni hayatına doğru giderken, bu süreci kolaylaştırmak için köpek başlı tanrı Anubis, bir yardımcı melek görevi görecek ve ruhlar ırmağından, kendi kullandığı bir kayık üstünde ruhları diğer limanlara, yani hayatlara doğru taşıyacaktır. Kişinin sıradaki hayatının kalitesi, ruhunun kalitesiyle, yani yaşamını nasıl değerlendirdiğiyle orantılı olacaktır. Bu yüzden Anubis, ruhun neyi hak ettiğini belirleyebilmek için adaleti simgeleyen terazisiyle ruhun kalbini tartacaktır.

Kişinin günah ve sevaplarının derecesini yazan ve elinde kutsal metinleri tutan bilge tanrı Toth, Anubis’in testinden çıkan sonucu yazacak ve ruhun kaderi belirlenecektir.

Eğer ruh kötü çıkarsa, Mısırın Ölüler Kitabı’nda adı “Ruh Yiyicisi” olarak geçen timsah ağızlı bir hayvan, gerekli cezayı kesecekti. (s45) Anubis’in yardımıyla ruh günah ve sevaplarını açıklarken, ellerinde bıçaklarla bekleyen 42 tanrı onun akıbetine karar vermek için karşısına geçecektir. Ruh temiz kabul edilirse, kutsal şehirde yaşamasına ve dilerse 2. Yaşamına gitmesine izin verilecekti.

Bu testten temiz bir şekilde ayrılan ruhlar, Maâ Kherou, yani doğru ve temize çıkmış sayılırlar. Ölü, evren içinde özgürdür. İstediği her yere gidebilir. İster yaşayanların toprağı olan 12 dünyadan birine gider, isterse Samanyolu’nun derinliklerindeki Abydos’ta Mısır tanrılarıyla yaşar.

Ölüler Kitabı’na göre, bu testi geçebilen ruhlar, sorgu bittikten sonra minnetlerini belirten bir dua eder ve ayrılırlar:


“Size şükürler olsun ey tanrılar! siz ki mısır toprağından gelenin kokusunu, mumyalandıktan ve gömüldükten, ikinci bedenin oluşmasını, iç varlığın dışa çıkıp görünür hale gelmesini sağlayan sihirli merhemi süründükten sonra, Ra’nın ruhu olan herakliopolis’in zümrüdü anka kuşu phoenix gibi temizlenip karşınıza çıkanı tanırısnız. size şükürler olsun ey Amenti kapılarının ardında yaşayan tanrılar, siz ki benzerlerini öldürdükleri mabetlerin avlularındaki hayvanları çaldıkları, yalnızlıklarında saf olmadıkları veya nehrin sularını pislettikleri için organları çürüyüp kokanları tanırsınız. tanrısal ruhlar, köpek başlı ruhlar, sizlere ebediyen şükürler olsun!” (s47)


Eski Hindistan’a Göre

En eski Hint inancı Vedalar ve Vedalar’ın yorumu olarak kabul edilen Upanişadlar’da bulunur. Temeli, Brahman ve Atman ayrımına yani Tanrı ve İnsan ayrımına ve insanın tanrıyla birleşme yolculuğuna dayanan Hint düşüncesinde Brahman; canlı cansız her şeyde var olan alemin ruhu, yani her şeyin ruhudur. “Ben herşeydeyim, herşeyde Ben’dedir.” cümlesinde ifade edildiği gibi, bir bakıma insan ile alemlere rahmet olan Brahman esasen aynı şeydir. Çünkü evrendeki her şey, esasen tek bir şeyin yansımasıdır.

Hint düşüncesine göre yaratılmamış, ezeli ve ebedi olan Brahman, bu dünyada Atman, yani insan olarak görünür ve birçok farklı karakterde varolur. Atman’ın Brahman ile birleşmesi için tutku ya da ego anlamına gelen “Arjuna”yı öldürmesi gerekir ki bunun için de Asketizm denilen çilecilik felsefesine göre çok zor koşullarda yaşamalı ve kendisini her türlü zorluğa ve kötülüğe, özellikle nefsine karşı eğitmelidir.

Eski Hint öğretilerinde yaşamın amacı tecrübe edinmek ve asıl benlik olan Brahman’ı onurlandırmaktır. İnsan, Reenkarnasyon geçirecek, onlarca hayat yaşayacak ve hepsinde bazı karmalardan, bazı günahlardan arınarak sonunda kusursuzluğa erişerek Brahman ile birleşecektir. Kısacası günümüzde Sufizm ya da Tasavvuf olarak bilinen bu inançta, ölmek; yeniden doğmak demektir. Brahman ile birleşmek anlamına gelen bu nihai amaca ise “Nirvana” denilmektedir ve diğer dinlerdeki Cennet’e denk gelmektedir. (İbn-i Sina Felsefesinde İnsan ve Alemdeki Yeri, İFAV, 3. Baskı, 2012)

Hint mitlerinde bulunan Reenkarnasyon, karma ve evrende birlik inancı, muhtemelen dünya üzerindeki en eski inançtır. İnsanlar, tıpkı koparılan bir meyvenin tohumundan yeni bir meyvenin büyümesi gibi, ölen biri insanın da yeni insanlarda hayat bulacağına, maddenin sürekli tekamül ettiğine ve ruhun da sürekli yeni bedenlerde yeniden hayat bulacağına inandılar. Günümüzde “Spiritüalizm” olarak bilinen bu inanç, Kayıp Kıta’ların diniyle, Panteizmle, felsefeyle, bilimle ve hemen her şeyle ilişkilendirilmiştir. Gerçek anlamda dünyanın en mistik dini olan Spiritüalizm’e göre insan, yaşarken neye inanmışsa öldükten sonra onunla karşılaşacaktır. Tıpkı Tibet Ölüler Kitabı’nda söylendiği gibi.

Kişi hayatı boyunca ateşe inandıysa ölünce ateşle karşılaşacak, yokluğa inandıysa yok olacaktır. Kimlikler, kişilikler geçicidir. Her insan kendi hayatından sorumludur ve bu hayat bir etaptan ibarettir.

Ruhlar aleminde siz nasıl bir hayat yaşayacağınızı kendiniz seçersiniz. Nerede nasıl öleceğiniz, ne kadar fakir olacağınız, sakat mı doğacağınız sizin tercihinizdir. Hangi zorluklarla yüzleşmek isterseniz ve bir önceki hayatınızda hangi kötülükleri yaptıysanız, karma felsefesine göre aynı şeyi kendinize yaşatırsınız. Yüzlerce yaşamdan, taştan, topraktan, bitkiden ve hayvandan başlayarak, en sonunda tanrı olana kadar birçok tecrübe edinirsiniz. Yaşarken hangi dine inandıysanız ölünce o dine göre bir karşılama görürsünüz fakat bu bir illüzyondur. Geçici bir durumdur. Çünkü çok geçmeden yeni yaşamınıza doğru yola çıkacaksınız.

Esasen Spiritüel Satanizm denilen dinin de mantığı tamamen aynıdır. İnsanın varoluş amacı Enkarne olmak ve tecrübe edinmektir çünkü insan aslında tanrıdır. Tanrı, kendi iradesini sonsuz küçük parçalara bölerek enerjiden maddeyi var etmiştir ve her madde farklı bir formda tecrübeler edinerek bu bilgiyi tanrıya aktarmaktadır. Dolayısıyla ben, sen, diğer insanlar, herkes tanrıya gümüş bir kordonla bağlı olan ve tanrı’ya bilgi aktarımında bulunan varlıklardan ibaretiz. Öldükten sonra atomlarımız yeni varlıklar için kullanılacak ve ruhumuz da yeni varlıklara karışacak. Esasen böyle bakınca ölüm her ne kadar bir tanrı ve öteki alem oluşturmuş olsalar da, Spiritüel inançlar için bir son anlamına geliyor.

Tabi Spiritüalizm gibi inançların büyük bir bölümü felsefi olduğu için bu yazıda bunlara çok fazla değinemeyeceğiz. Özetle bu yazıda birçok inanışa göre ölümden sonra ne olduğunu ve ölümün ne anlama geldiğini aktarmaya çalıştım. Aranızdan birçok kişi, bu anlatılardan birine, diğerlerinden daha fazla inanıyor. Bilimsel açıdan bakarsak öldükten sonra bir ahiret aleminin olup olmadığınıysa kimse bilmiyor. Hepimiz bir gün öleceğiz. Eğer karşılaşacak bir şey varsa, gerçeği o zaman anlayacağız. Sanırım yazı yeterince dolu ve uzun oldu. Diğer yazılarda ve Youtube videolarında görüşmek üzere…

Yazar: Diamond Tema

Kaynakça: https://medium.com/@diamondtema/%C3%A7e%C5%9Fitli-dinlere-g%C3%B6re-%C3%B6l%C3%BCmden-sonras%C4%B1-2c9d03a25497

https://tr.pdfdrive.com/tibetin-%C3%96l%C3%BCler-kitab%C4%B1-bardo-th%C3%B6d%C3%B6l-e117478579.html

http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D00036%5C2002_15/2002_15_AKBASM.pdf

https://www.academia.edu/24792422/Roma_Cenaze_T%C3%B6renleri_ve_G%C3%B6mme_Gelenekleri

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/2258/23483.pdf

https://docplayer.biz.tr/36748390-Zerdust-ve-zend-avesta.html

https://www.academia.edu/36208191/Zerd%C3%BC%C5%9Ftl%C3%BC%C4%9F%C3%BCn_Kutsal_Kitab%C4%B1_Avesta.pdf

https://tr.pdfdrive.com/avesta-zerd%C3%BC%C5%9Ftilerin-kutsal-metinleri-e56060535.html

http://www.evreninsirlari.net/dosyalar/138_s16_02.pdf

https://wol.jw.org/tr/wol/d/r22/lp-tk/1999242

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/394118

1 Yorumlar

Yorum yazarken lütfen saygılı olunuz ve Topluluk Kurallarına uyunuz. Teşekkürler!

  1. iphone keylogger dünyasına adım atın. Cihaz kullanımını izlemeye yönelik bu araçların faydalarını ve risklerini ortaya çıkarın.

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski